Araştırmalara göre Anadolu’da bulunan en eski insan fosili olan bu kafatası,1,2 milyon yaşındaydı. Bu kalıntı; Denizli Adamı, Kocabaş Fosili ve Homo Erectus Fosili olmak üzere çeşitli isimlerle anıldı.
Peki bu kafatası hangi özelliklere sahipti ve bilim dünyasını nasıl aydınlattı?
Bu kafatasının bulunduğu Denizli’nin Kocabaş beldesi, Türkiye’nin en büyük vadi sistemlerinden birisinin içinde yer alır.
Bu kafatası, araştırmacı Jeolog M.C. Alçiçek’e göre, bu bölgede bulunan fabrikalardan birinin traverten sahasından getirilen blokların arasında göze çarpar. Devamında Alçiçek, bulgunun Homo türünden birine ait olduğunu fark eder ve bunu incelemeye başlar.
Çok geçmeden bu Homo Erectus örneğinin, 20 ila 40 yaşlarında genç bir erkek olduğu anlaşılır. Çünkü kafatası dikişleri kapanmış, sinüs oluşumu baş göstermiş ve kaş çıkıntıları tıpkı bir erkeğe benzer.
Ayrıca bu kafatası kemiğinde görülen küçük bir lezyon, bir tür tüberküloz rahatsızlığının karakteristik özelliğine de işaret eder.
Bu genç adamın kafatasındaki tüberküloz lezyonu, çeşitli araştırmacılara farklı kapılar da aralar. Yeni çalışmalar ışığında Londra’da yaşayan Gujarati Kızılderililer ve Fransız ordusunda görev yapan Senegalli askerler de dahil olmak üzere bazı insan gruplarının, enfeksiyona sahip olduğu anlaşılır.
Böylece araştırma ekibi bu toplumlarda, ayırt edici 2 özelliğe odaklanır. İlki alçak tropik enlemlerden kuzey ılıman bölgelere bir göç yolu olduğu, ikincisi ise bu insanların koyu bir ten rengine sahip olması.
Koyu tenli insanların vücutları D vitaminini genellikle daha az üretir çünkü cilt pigmentleri güneşin ultraviyole ışığını engeller.
Bundan hareketle araştırmacı Kappelman da bu Homo Erectus’un tropik bölgelerde evrimleştiğini ve böylelikle koyu tenli olduğunu ileri sürer. Ayrıca bu tür muhtemelen, kuzeye taşındıktan sonra mevsimsel iklimlere uyum sağlamak durumunda kalmıştır.
Yine çeşitli araştırmacılar, bu genç erkeğin vücudunun D vitaminini olması gerekenden daha az ürettiğini, böylece bağışıklık sisteminin zayıfladığını ve bu sebeple tüberküloza bir nevi kapı aralandığında hemfikir.
Ayrıca daha önce bu tüberküloza ait en eski bulgular, Mısır ve Peru’daki birkaç bin yıllık mumlarda bulmuştu ancak Denizli’de bulunan bu yeni örnekle, zaman ve coğrafi boşluk bağlamlarında taşlar yerine oturmuş oldu.
Bu keşif öylesine değerlidir ki Jeolog Alçiçek’e 2012 yılında Paris’te Monako İnsanlık Paleontolojisi Enstitüsü Ödülü verilir ve böylece bu kafatası fosili, geçmişin peşinde olan bilim dünyasına büyük bir keşif sunar.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: